16 Nisan 2016 Cumartesi

Çocukluk İşte


Az önce Hayat Şarkısı'nı izlerken aklıma geldi. 
Çocukluğum... 
Bunu Şeker Portakalı'nı okurken de yaşamıştım. 
(O kitabı okurken çok ağlamıştım.) 
Zeze sanki bendim. 
Sanki o kitap benim çocukluğumu anlatıyordu. 
Hayat Şarkısı'nda da Hülya'nın çocukluğu sahnelerini ne zaman izlesem aynı hissediyorum. 
Zeze gibi.
Sanki o da benim çocukluğumu anlatıyor. 
:)
Küçükken çok yaramaz bir çocuktum. 
Eğer çok yaramaz bir çocuksanız. 
Az sevilir, çok dayak yersiniz ve bütün kötülükleri sizden bilirler. 
Suçsuz da olsanız dinlemezler sizi. 
:)
Dinlemezler!
Şimdi düşünüyorum da, gerçekten iyilik olsun diye yaptığım çokça şey için dayak yemiştim. 
Üstelik konuşmama ve açıklama yapmama da izin vermezdi hiç kimse. 
Etkisi hala devam ediyor olacak ki.
Hala kabuslarımı süsler(!) bu durum. 
Bir çoğunuza garip ya da saçma gelecek belki ama benim en büyük kabusum şöyle: 
Bir şey olur, yanlış anlaşılırım, yargılanırım vs. vs. 
Sonra kendimi anlatmaya çalışırım. 
"Bakın aslında yanlış anladınız. Ben yapmadım, ben iyi niyetliydim..." 
ama karşıdaki kişi beni dinlemez, söylediklerimi umursamaz.
Döner sırtını ve beni yargılamaya devam eder. 
Şu an yazınca bile içim eziliyor. 
Bu tür kabuslardan uyanınca kalbim her defasında küt küt atıyordu hala da atıyor. 
Korkuyorum. 
Az önce bunları yazarken içim eziliyor demiştim ya, işte o ezikliği yaşıyorum o korkuyla birlikte. 
Öyle 
Ne yazık ki geçmiş geçmiyor. 
Kalıyor izleri.
Paylaşmak istedim.
:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder